Gıyasettin Bingöl

Gıyasettin Bingöl’ün ataları, Bingöl Dağları’nın güneybatısındaki Bingöl’ün Adaklı ilçesinden güneydoğusundaki Varto’ya bir asır önce göçer.

Varto’nun Kayalıdere köyünde 1962 yılının nisan ayında dünyaya gelir.

Dokuz kardeşten biridir. Çiftçilik yapan ailesi ile elektriği ve suyu olmayan Kayalıdere köyünde yaşamını sürerken, takvim yaprakları 19 Ağustos 1966’yı gösterdiği gündüz saatinde 6.9 şiddetinde meydana gelen Varto Depremi ile yaşadığı köy adeta yerle bir olur. 2400 kişinin yaşamını yitirdiği, bazı köylerin haritadan silindiği depremde evinin altından kurtarıldığında henüz 5 yaşındadır. Bu felaketle enkaza dönen, sefaletin vurduğu köyüne bakarken ailesini değil bütün bir köye çare olma isteğini derinden hisseder. Bir felaketten yükselen bu güçlü hissi, ileride onun insanlığa hizmet anlayışının ivmesini oluşturacaktır.

1968-1972 döneminde ilkokulu “birleştirilmiş sınıf uygulaması” ile okur. Temizliğini öğrencilerin yaptığı, tek bir derslik ve bir öğretmen odasından ibaret prefabrik okulda tamamlar ilkokulu. Okulun ele avuca sığmayan başarılı öğrencisi, evin ise her işine koşanıdır. Çobanlık da onun işidir. Doğduğu toprakların rengi, kokusu çocuk yaşta yaptığı çobanlık günlerinde yerleşir zihnine. Okulda öğrendiklerini yaylalarda çobanlık yaptığı kuzularına, oğlaklarına büyük bir hevesle anlatır. Bu öyle bir hevestir ki, “Bir tek keçi de kalsa satıp bu çocuğu okutacaksınız” talimatı dededen gelir. Bu yaklaşım, aileyi kurtaracak çocuğun seçimi gibidir o topraklarda. Yani ailesine sahip çıkacak, onları sefalet içindeki köyden çıkaracak, kardeşlere olanak tanıyacaktır. O ise ailesinden ötesini düşler, köyünü kurtarmanın hayalini kurar.



Öğretmeni Haydar Dumansız’a hayranlığı öğrenme hevesinde etkili olur. Öğretmeninin gözüne girmek veya onu üzmemek için dersleri su gibi ezberler ve azmiyle kısa sürede öğretmeninin de dikkatini çeker. Bugün rol model olarak saygı duyduğu Haydar öğretmeninin yönlendirmesi ile 1972’de girdiği Parasız Yatılı Okul sınavında başarılı olur. Çünkü onun için köydeki yoksulluk ve ağır yaşam koşullarından kurtulmanın ışığı eğitimdedir.

Ailede eğitim almak üzere köyden çıkan ilk çocuktur. Muş’taki ortaokula gönderildiğinde geceleri içten içe annesini özleyip hüzünlenen de, kara tahtada tebeşirle ya da defterinde ucu çakıyla açılmış kurşun kalemiyle soruları çözerken mutlu olan da aynı çocuktur. Matematik dersini çok sevmesinin nedeni öğretmenidir. Sosyal Bilgiler ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerine de büyük ilgi duyar. Coğrafyaya ilgisi onu Dünya Atlası sahibi yapar, atlasta görmek istediği yerlerin heyecanını yaşar, işaretler, inceler, yaşadığı köyden geçen Murat nehrinin izini sürer…

Mütedeyyin bir ailede yetişmiştir. Ortaokuldaki Âdem Ceylan adlı din dersi öğretmeni sayesinde okuma alışkanlığı ivme kazanır. Başarı ve disiplin sayesinde ortaokulda hemen her yıl kademe birincisi olur.



Şubat 1977’de kaydı Erzurum Lisesi’ne aldırılır. Erzurum, yaşamında eğitimin yanı sıra maneviyat ve ticari yaşam ile ilgili yeni ufuklar açar. Çalıştığı kitap-kırtasiye işi hoşuna gider, Erzurum’da küçük bir kitapçı dükkânı açar. Kitap satışı sayesinde akademisyen, öğrenci ve kamu çalışanları ile kurduğu diyaloglar sayesinde geniş bir çevre edinir. İşi gereği zaman zaman İstanbul’a gidip gelirken İstanbul ve Marmara Bölgesi dikkatini çeker. 1982 yılında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne yerleşir.

Bursa, hayatında bir dönüm noktası oluşturacaktır.

1984 yılında, eğitim aldığı İlahiyat Fakültesi’nde öğrenci olan Emine Hakbilir ile evlenir. Derken ailesinin sefalet ve cehaletle boğuşmalarına daha fazla izin vermez ve Varto’daki makûs kaderi kırmak üzere birkaç kamyon ile bütün aileyi Bursa’ya taşır. Yeni bir yaşam bütün aileye iyi gelecek, çocuklar büyüyecek, eğitim alacak, ailedeki herkes için yaşanan sefalet unutulmasa da artık çok geride kalacaktır…